Zaman senin mi? Zaman, baskı ve terör

 

Zaman bağlamı: İletişim örgütlü zamanda olur

İletişimde zaman kavramı iletişimi anlama ve değerlendirmemizde önemli bir yer kaplar. “Ben özgürüm her şeyi yaparım” diyen birisi aslında bilinç yönetimi yoluyla oluşturulmuş geri zekalılaştırılmışlığın ve cehaletin bilgiçlik taslamasına bir örnektir. Elbette ilk soru “neyi yapmaktan bahsediyorsun?” sorusudur. Yapmak istediğin şey önce “bir yerde” olmak zorundadır. O yer neresi? O yeri kim örgütlemiş? O yerin sahibi kim? O yeri kullanma olanaklarına ve olasılıklarına sahip misin? Yerin ötesine gidelim: Yapmak istediğin bir şey “bir zamanda” olmak zorundadır. Hangi zaman senin zamanın? Hangi zamanı sen örgütleyebilirsin? Boş zamanını, doğum gününü ve izin zamanını mı? “Özgürce” planladığımız ve kutladığımız doğum günü bile tüccarın günüdür. Ücretli köle hangi zamanı örgütleyebilir ve hangi zaman onun için başkaları tarafından örgütlenmiştir? (Senin örgütlediğin sana ait olan zaman ve yer var mı? Düşün) Boş zamanın da sömürgeleştirildiği koşullarda zaman ve yer mülkiyetin ve mülkiyet ilişkilerinin bir parçasıdır. Zamanı ve yeri örgütleyerek herhangi bir özgürlüğü kullanmak aynı zamanda materyal ve diğer bir çok olanaklar (ekonomik, siyasal ve kültürel olanaklar ve güç) gerektirir: Özgürlüğü kullanma olanakların (örneğin paran) yoksa, özgürlüğün teorik olarak var olmasının hiçbir anlamı yoktur: Özgürlük vardır, ama senin için değil. Seyahat edemedikten sonra, seyahat özgürlüğünün; ücret politikalarına karar veren güç yapısının içinde etkili bir şekilde yer almadıktan veya bu güce etki edemedikten sonra, söz söyleme (ifade) özgürlüğünün; çalışma koşullarına en küçük bir etkide bulunamadıktan sonra çalışma özgürlüğünün senin için hiç bir anlamı yoktur. Eğer senin için hiç bir anlamı yoksa, neden var? Yanıtı şöyle verelim: Red Kid’in atı Düldül koşmuyor. Etkili, verimli ve karlı ve de yerelleştirilmiş uluslararası esnek üretim için koşması gerek. Red Kid bir sopaya Düldülün seveceği yiyeceği takıyor ve Düldülün gözünün önüne uzatıyor. Düldül sopaya takılı yiyeceği yemek için dört nala koşmaya başlıyor. Sopaya takılı “yemlere” ve “umutlara” hep bir yenisini ekleniyor. Arada elbette milyonlarca Düldüllerin biri veya birkaçı bir veya birkaç umuda birkaç diş atıyorlar. Lotodan, totodan, milli piyangodan veya simit satarak zengin oluyor birkaçı. Bunlar da fırsat özgürlüğü yemleri olarak sunuluyor Düldüllere. Yirmi birinci yüzyıldayız, Düldülün her yanı yemler ve umutlarla dolu: Düldül hala koşuyor. (Milyonlarca tüketici, izleyici, seyirci, taraftar ve çalışanları düşünün ve Düldülle karşılaştırın. Sistemli bir şekilde işlenen geri zekalılaştırılmışlık “böyle karşılaştırma yapılmaz, hayvan mıyız?” diyecek seviyeye indirilmiştir. Ne dersiniz, indirilmemiş midir?) Düldül, Red Kid’in; yiyecek, Red Kid’in; sopa, Red Kid’in; ip, Red Kid’in; yol, Red Kid’in. Red Kid’in dünyanın her köşesinde “at oynatması” gerek, her köşesini demokratikleştirmesi, özgürleştirmesi, serbest rekabeti geliştirmesi, Dalton’ların ve diğer kötülerin mülkiyet haklarını çiğnemesini önlemesi ve onlara hak ettikleri cezayı vermesi ve daha bir sürü “iyi iş” yapması gerek. Bunların hiç birini Düldülsüz yapamaz. Red Kid Düldülün üstünde Düldüle bakıp gülüyor. (Hakikaten bunlar Red Kid’in mi? neler Red Kid’in dersiniz?). Düldülün üstündeki Red Kid’e de “Düldülün üstündeki Düldül” olmaksızın hiç bir şey yapamayacaklar bakıp huzurla gülümsüyorlar. (Teknokratlar, menejer elitler, yüksek maaşlı yönetici kadrolarda çalışanlar, televizyon şarlatanlığıyla yüksek maaş kazanan bazı akadeisyenlerle Red Kid’i karşılaştırın). Red Kid Düldül olduğunun farkında bile değil: “Ben yalnız bir sığır çobanıyım (cowboy)” diye hala Dalton’ların ardından koşuyor. Dikkat edilirse, özgürlük ve benzeri iddialara ve masallara somut yaşam örneklerinden hareket ederek yanıt verildiğinde, insan ilişkisinin, iletişiminin ve özgürlüğünün doğasının örgütlü zamanın (yerin ve olanaklara sahipliğin ve kullanabilmenin) doğasıyla bağıntılı olarak biçimlendiği görülür.

Bir insanın kendi zamanını arzu ettiği şekilde düzenlemesi ve kullanması örgütlü yaşamın getirdiği koşullara bağlı olarak çeşitli oranda elinden alınmıştır. Mutlak kölelikte kölenin zamanı (neyi ne zaman yapacağı veya yapmayacağı) efendisi tarafından belirlenir. Kölenin zamanı kendi tarafından örgütlenmemiştir. Demokrasi denen günümüz koşullarında birey örgütlü yerde sahip olduğu güce bağlı olarak zaman üzerinde örgütleme olanağına sahiptir. Okul zamanı öğrencinin örgütleyemediği bir zamandır. Öğrenciye kalan seçenek okula kendi dışındaki güçler tarafından belirlenen zamanda gelmek veya riskleri göze alıp gelmemektir. Özel teşebbüste işçi olanlar için iş zamanı kendinin düzenlemediği ve katılmak zorunda kaldığı zamandır. Mülkiyet haklarını, ilişkilerini ve düzenini bozmak için planlanan zaman (örneğin banka soymak), gayri meşrudur: Zamanı bu şekilde planlayıp kullananların, zamanı bu şekilde örgütlemelerini önlemek için, zamanı örgütleme olanakları ellerinden alınır. Bu tür kişiler zamanın tümü örgütlü bir güç tarafından planlanan örgütlü bir yere (hapse) tıkılırlar.

Dikkat edilirse zaman sosyaldir ve sosyaldeki ilişkilere bağlı olarak çeşitlilik gösterir. İş zamanı iş dünyasının gereksinimleri doğrultusunda iş verenlerin örgütlediği zamandır. İş dışı zaman uyku, temizlenme, alışveriş, yemek yeme, dinlenme, sanat, eğlence ve spor gibi insanın sosyal, psikolojik ve fiziksel varlığını sürdürmek için gerekli olan kendini yenileme zamanıdır. Günümüzde zaman iş zamanında çalışarak yaşamını sürdürmede satın alma aracı olan para kazanma ve iş dışı zamanda ise kazandığı parayı harcayarak ertesi gün işe kendini fiziksel ve ruhsal olarak hazırlama biçiminde düzenlenmiştir.

Zaman elbette örgütlülükteki bir akışı ve bu akışın düzenlenmesini anlatır. Örneğin bir sözün söylenmesi, algılanması ve anlamlandırılıp karşılık verilmesi akan zaman içinde olur. Eğer iki kişi bilgisayarla iletişim yapıyorsa ve bilgisayardan bilgisayara bilgi aktarılıyorsa, 200 sayfalık bir yazılım, kullanılan bağlantının hızına göre birkaç dakika içinde biter. Fakat bu 200 sayfanın okunup değerlendirmesi saatler alır. İletişim zamanda aldığı süreye göre belli bir anlam kazanır. İletişim ne denli hızlı olursa olsun zamandan bağımsız olamaz. Zaman teknolojinin bir fonksiyonudur. Bunlar zaman kavramının iletişimde sadece insanın evrensel anlamda zamana bağımlılığının ifadeleridir. Bundan çok daha önemli olan fakat ihmal edilen bir gerçek daha vardır: İletişim toplumsal bakımdan tanımlanmış bir zaman içinde olur. Kendi kullanımı için elle bir kazak ören bir kişinin bunu birkaç günde yapması o kişi için önemli değildir; çünkü zamanın ölçüsü saat dilimlerine göre belirlenmemiştir. Fakat eğer aynı kişi o kazağı bir fabrikada işçi olarak yapıyorsa, birkaç günde bir kazak örmeyle birkaç dakikada bir tane yapma arasındaki fark, fabrikanın sahibi için kazanılan ve kaybedilen değerdir. Bu tür üretim ilişkisinde zaman, çalışan için ücret karşılığı başkasına ayırdığı zamandır; kapitalist içinse bu zaman verdiği ücrete karşılık üretilen değerdir. Diğer bir deyimle, çalışanın ekmeğini kazanma zamanı ücretli kölelik zamanıdır. Aynı zaman, kapitalist için hem maliyet hem de üstüne yatacağı artı-değerin yaratıldığı zamandır.

Avlanma aletleri (mızrak, ok, sopa, bıçak) aynı zamanda sadece avı değil düşman olarak niteleneni veya köleyi de boyun sundurma, öldürme ve hatta yeme aracı olarak kullanılır. Tabi güçsüz insan ve hayvan kaçar, avlayan kovalar; dolayısıyla avlama iletişimi belli bir zaman alır. Hayvanı ve düşmanı avlama önce ayağın hızı kadardı; sonra tekerin ve okun hızına göre kısaldı. Tüfek icat olup mertlik bozulduğunda avlama veya baskıyla ikna etme zamanı kurşun hızına düştü. Fakat gene de mesafe (yer) tüfeğin, tabancanın menzili içinde ve hedefin görünür olmasını gerektirdi. İlkellikten çıkıp uygarlaştıkça, uluslararası, orta ve kısa menzilli anti-balistik füzeler geliştirildi; ikna edilecek insan sayısı birden bire kitlelerin yok edilmesi biçimine dönüştürüldü. Hedefin görünürlüğü ortadan kalktı ve bilgisayarla bulma ve imhayla ikna kısa zamanda çoğunluğa ulaşacak biçimde yapılmaya başlandı. Ulaşılan çoğunluk hem imha edilen insanlar hem direnenler hem de füzeyi atan ülkede ve dost ülkelerde televizyonları başında alkış tutan kitlelerdir. Sıcak savaş çağımızın seyirci sporu durumuna getirilmiştir: Sermaye kendi çıkarlarını gerçekleştirirken, kitleler de kendileri gibi ezilenlerin ezilişini seyrederler. Ekonomik, Kültürel ve siyasal pazardaki soğuk savaş, kitleleri yoksullaştırma ve yoksun olarak tutma heyecanlı, korkularla, kabuslarla dolu ve kanlı olur. Hele bilgisayar ve televizyon gelişip ekonomik ve ideolojik pazarlama ilişkilerinin hızını ve yoğunluğunu artırdığında, iletişim aynı anda kitlelere otuz saniyelik reklamlar, yarım saatlik haberler ve farklı zaman dilimini alan programlar sunularak yapılır. (Caniliğin uygarlık olarak satılmasını nasıl yutuyoruz? Gerçekten Yutuyor muyuz? Yutuyor gibi görünüyorsak neden?)

İletişim belli örgütlü yer ve örgütlü zamanda olur. Zamanı kimin, nasıl ve ne için örgütlediği egemenlik yapısını ve ilişkilerini yansıtır. Bir öğrencinin okul ve ders zamanı kendi dışında, kendine sorulmaksızın örgütlenir. Bir memurun veya işçinin iş zamanı onun zamanı değildir; belli bir maaş veya ücret karşılığı emeğini sattığı zamandır. Bu zamanı örgütleyen güç, emeği kiralayan yapıdır. İş zamanı çalışanın kendinin örgütlediği ve değiştirebileceği ve özgür bir şekilde kullanacağı zaman değildir. Bu zaman içindeki ilişkiler ve iletişimler de, bu zamanı örgütleyen gücün kurallarına bağlı olarak yürür.

İletişimde zamanın kullanımı, iletişim koşullarının bir parçası olarak farklılaşır. Zamanı kullanım özgürlüğü günlük ilişkiler düzeni içinde ortadan kalkar ve arzu edilen biçimde kullanım yerine, ilişkinin getirdiği egemenlik biçimine göre şekillenir. Kadının erkeğini takip etmesinin egemen olduğu bir kültürel yapıda, kocasıyla sokakta yürüme zamanı iki adım geriden yürüme iletişimi biçiminde düzenlenmiştir. Sınıfta öğrencinin zamanı öğretmeni dinleme ve not alma biçimindedir.

Zaman üzerinde egemenlik sadece zamanın gaspını değil aynı zamanda, zamanın teknolojik gelişmelerle kontrolü ve zamanın teknolojinin fonksiyonu olmasını da getirir: Orta çağ imparatorluğunda İstanbul’un fethine hazırlanma ve savaşı yapma süresi, savaşta Osmanlı ordusunun iletişim ağının niteliği ve hızı ile yaşadığımız çağın Amerikan imparatorluğunun savaşa hazırlanması, Irak'ı uzaktan bombalaması ve kara, hava ve denizdeki güçlerle iletişiminin niteliği ve hızı arasındaki fark çok büyüktür. Bugün iletişim teknolojisinin akıl almaz hızı ve şebekelerle yoğun bir iletişim ağının kurulması sıcak ve soğuk savaşta, firmaların kendi içlerinde ve aralarındaki iletişimde, dünya pazarındaki iletişimlerde, zaman kavramını "aynı andalığa" indirmiş ve yer farkıyla gelen zaman kısıtlamasını ortadan kaldırmıştır.

Zamanın sosyalleştirilmesi ve değerli bir mal yapılmasında rol oynayan iletişim teknolojisinin gelişmesi kendiliğinden olmamaktadır. Teknolojiyle zamanı fethedenler, zamanı herkes için fethetmezler, kendileri için fethederler. Çalışanlar için iletişim teknolojisinin gelişmesinin anlamı üzerlerindeki kontrolün artması ve daha da gelişmesidir. İç savaşlarda ve polis hareketinde iletişim teknolojisinin aynı andalığı ve kumanda merkezlerinin birbirine ağlarla bağlanmaları olayları duymaya, harekete, manevraya ve tepkiye çabukluk getirir. Kısaca, modern iletişim zamanı fethederek, örneğin karar vermede ve uygulamada, pazar ilişkilerinde, firmaların günlük yönetiminde çabukluk getirir. Egemen için olan bu gerçek, mücadele edenler için de belli ölçüde geçerlidir: İnternetin, telefonun ve ulaşım şebekelerinin kullanılmasıyla bir ülkede direnen güçler çok kısa zamanda seslerini içte ve dışta duyurma olanaklarına sahiptir.

İletişimdeki güç ve egemenlik ilişkileri zaman kavramını belirli bir biçime sokar: Çalışma koşullarını tespit eden kapitalist sınıf, işçi sınıfının herhangi bir hatasını, ihmalini veya işe geç gelmesini veya işten erken ayrılmasını görür görmez, hemen zamanın kullanımıyla ilgili kuralları uygulayarak çözüm getirir. Öte yandan her gün ve gece, fabrikalarda ve iş yerlerinde çalışan insanlar, kapitalist sınıfın kasıtlı ihmalleri nedeniyle yaralanmakta, sakatlanmakta, kötürüm kalmakta ve ölmektedir. Bunların yanında bunlardan çok daha sinsi ve tehlikeli olarak, her yıl milyonlarca insan çalışmaları sırasında soludukları havadan ve dokundukları tehlikeli maddelerden öldürücü hastalıklar kapmaktadır. Kapitalist bunlara zaman ayıramaz, çünkü bu, para ve kar (maliyet) konusudur. İşçi sınıfı buna zaman ayıramaz, çünkü sorun ekmek ve ekmeğinden edilme sorunudur.

Her akşam insanların seyrettiği haber zamanı, egemen ideolojinin egemen pratiklerinin önemli bir iletişimiyle izleyicilerin yüz yüze olduğu zamandır. Bu yüzyüzelik, o zamanda başka alternatif faaliyetlerin ve iletişimin oluşumunu engeller. Televizyonda maç veya diğer programları seyir saatinde, evde sevgi ve ilgi bekleyen çocuk, bu egemen ilişki ve iletişim içine çekilir. Artık ailede çocuğun eğitimini medya, reklam, moda, soda, oyuncak, yiyecek ve içecek endüstrileri yapmaya başlar. Örneğin, kapitalist pazar çıkarlarının idealleri ve kültürünün temsilcisi olan popüler çocuk filmlerini seyir zamanı, aile eğitimini yeniden-biçimlendiren evin en önemli köşesine yerleştirilmiş Truva’nın atının dizginleri ele aldığı zamandır.

Saatin akşam beş olması gerçek insan koşulları içinde bir çok anlamlara gelir: Birisi için sevgilisine telefon etme zamanı ve böylece bir ilişkiyi, o gün ve o zamanda, sürdürerek yeniden üretme zamanı olabilir. Bir başkası için, saatin beş olması belki de eve gidip "azgın karı dırdırı" dinleme zamanıdır ve adamın ayakları geri geri gider eve yaklaştıkça. Geri geri giden ayak adamın sadece "keşkesidir." "Keşke" der adam. Geçmişe dönemeyen ve şimdiyi değiştiremeyen insanın "keşkeyle" boşuna iç çekişi... Saat beşte, örneğin, yöneticiler işçi atarak, fazla mesai vermeyerek, esnek üretimi uygulayarak, yeni bir teknoloji alıp daha az işçi çalıştırarak nasıl karlarını artıracaklarını tartışıyor olabilirler. Bu sırada, belki de sadece birkaç kilometre ötede, bir gecekonduda, asgari ücret politikalarının kurbanı aileler, ellerindeki azıcık kömürle kışı geçirebilmek için tiril tiril titremektedir. Saat beş: Bilmem ne İletişim fakültesindeki derslerde, iletişimin yüzde 60’ının vücut dili olduğu, imaj yapılandırmanın faydaları, yeni teknolojilerin kamusal alana getirdiği özgürlükler, kadına ne tür bir bakışın ve dokunuşun taciz olduğu, Weber’in, Comte’un, Habermas’ın ve diğerlerinin ne dediği (sosyal bilim adı verilen örgütlü dedikodu) ve Marks’ın ekonomik indirgemeciliği gibi klişeler anlatılıyor. [1]

İletişim ve iletişim ilişkileri zaman içinde değişir; Fakat bunun anlamı, değiştiren gücün "zaman olduğu" asla değildir. Zamanla insan ihtiyarlar, ama ihtiyarlayan ve ihtiyarlatan zamanın kendisi değildir; zaman içindeki oluşum, gelişme ve değişme sürecidir. Zaman insanla anlam bulur. Sosyal zaman ve "zamanla değişim" üretim ilişkilerinin değişiminin getirdiği sonuçlardır.

Yukarıdaki anlatımlardan da anlaşılacağı gibi zaman sosyaldir ve sosyal zaman asla yansız değildir. Yani sosyal zaman taraflıdır, düzenlenmiştir ve egemenlik ilişkilerinin bir parçasıdır. Çalışan sınıflar en önemli zamanlarını kapitaliste ve kapitalistin devlet kuruluşlarına emeklerini satarak ücret/maaş köleliği iletişimi içinde harcarlar. İnsan uyku dışındaki hayatının çok az bir kısmını iş dışında geçirir. Sosyal zaman egemenlik ilişkilerine göre yapılanmış zamandır ve kölelerin yönetildiği ve çeşitli biçimlerde yaşam mücadelesi verdiği zamandır. Bu zaman içindeki iletişim biçimi de bu yapının özelliklerine göre şekillendirilir.

Dinlenme, kendine bakma, eğlenme zamanı iş dışı zaman ilişkileri olarak nitelenir. Bu zaman üzerinde insanların kendi özgür kontrolü olması beklenir. Çoğunlukla da öyle görünür. Kapitalizm kitle üretimine geçişle birlikte, kitle tüketimini kontrol ve yönetme zorunluluğu altında, eğlence, sanat, dinlenme ve tüketim zamanını da kolonileştirmiştir: Sanat, özellikle popüler kültür, eğlence, tatil, yiyecek ve içecek kültürel pratikleri, ev kültürü, kişisel tüketim kültürü, kapitalist sermayenin ve üretimin ana girişimleri durumuna gelmiştir. Artık "boş zaman" gelişmiş kapitalist ülkelerde tüketim ve eğlence endüstrilerinin işgali altındadır. Türkiye gibi ülkelerde de boş zamanın örgütlenmesi ve kullanımı ve bu kullanımdaki ilişki ve iletişim özgürlüğü, artan bir şekilde iş dışı zamanın, dinlenme ve eğlencenin kolonileştirilmesiyle insanlar “Migros” gibi her tür alışverişin, eğlencenin ve tüketimin yapıldığı, içinde süpermarketlerin, restoranların, sinemaların, eğlence yerlerinin olduğu merkezlere yöneltilerek kontrol edilmektedir.

Zamanı değil, her şeyin bir zamanı var, sakla samanı gelir zamanı, zamanla unutursun gibi deyimler ve zamanla ilgili sayısız türküler ve şarkılar zamanla insanlar arası ilişkilerin önemli bağıntısını anlatır. İletişim belli bir zamanda olur ve o zamanla gelen oluşmuş koşullara göre anlam kazanır. Öğle saatinin yemek tatili zamanı olması ve bu saatteki, örneğin iş ilişkilerinin "yemek saati ilişkileri" biçimini alması kendiliğinden olmaz. Günde sekiz saat haftada beş gün çalışma ve sekiz saatten fazla çalışınca fazla mesai alma, zamanın kendinin ortaya çıkardığı bir oluşum değildir. Egemenlik mücadelesiyle belirlenen zamanın bölüşümüdür. Zaman üzerinde yapılan kanlı mücadelelerin dinamik bir sonucudur.

Zaman ekonomik anlamda, hem üretim, hem dağıtım ve hem de tüketim süreçlerinde büyük önem taşır. Kapitalist üretimde zaman "kıt" kaynaklardan biri olarak nitelenir ve teknolojinin amaçlarından önde geleni "zamandan kazanmadır." Kapitalist için emeğin çalışma zamanı maliyetle ilişkilidir ve amaç çok uzun çalıştırıp, çok ürettirip, çok az ücret/maaş vermektir. Ücret politikalarının ana amacı budur. Kapitalist mülkiyet ilişkilerinin sonuçlarından biri de, çalışma zamanı üzerindeki egemenliktir. Çalışma zamanını örgütlemede kapitalist sınıf önemli kontrol olanaklarını ve baskı araçlarını elinde tutmaktadır.

20. yüzyılın başında kapitalist iş yerleri zaman kullanımını kontrol ve işçi yönetimi için "punch-card" geliştirdiler: İşçiler işe geldiklerinde ve gittiklerinde bu kartı makineye sokup zamanı basardı. Günümüzde bu "elektronik-el-tanıma" makinesiyle yapılmaktadır. Bu yolla, hem işçilerin zamanında gelip zamanında işi bırakmaları kontrol edilir, hem de işçilere "neden bir dakika geç geldin veya işi erken bıraktın" diye baskı kullanılır. Kiralanmış emeğin ve zamanın sahibi kapitalisttir ve kullanım biçimini kapitalist kendi çıkarına göre saptar. Emeğin ve zamanın bağımsızlığı bu bağlamda özgürlüğünü yitirir; kar ve sermaye birikiminin aracı olur. Emek gibi sosyalleşmiş zaman da kapitalist sermaye tarafından gasp edilir.

Zaman kesinlikle yerden bağımsız değildir, zamanın anlamı, örgütlü egemenlik ilişkilerinin olduğu yerden soyutlandığında bu soyutlamanın amacı ve nedeni belirtilmelidir. Zaman yerden soyutlayıp evrenselleştirilince genellikle gerçekliğini yitirir. Örneğin kapitalist kuramlarda, "geri kalmışlık" çizgisel bir gelişmede zaman bakımından geride olma anlamına kullanılır ve gelişme de modern teknolojileri kullanarak bu "zaman farkını kapatma" olarak sunulur. Böylece, kapitalist gelişme yere bağımlılıktan soyutlanır ve evrensel bir zaman süreci içine indirgenir.

Geleneksel olarak kitle iletişiminde, zaman ürünleri üretmede ve ürünün sunumunda paylaşma ölçüsüdür. Haberin bütün günlük program çizelgesi içinde belli bir zaman alması ve hava durumu veya siyaset haberlerine haberin kendisi içinde belli bir zaman ayrılması gibi. Ekonomik alış verişte zaman reklamcılara kiralanan mübadele değerine sahip mal olur: Zaman paradır.

(Zaman kimin için paradır? Senin için ne zaman “zaman paradır” ve neden? “Para olan” zamanı kim örgütlemiştir? Senin için para olan zaman gerçekten senin için para olan zaman mı yoksa yoksun bırakılmanın üretildiği zaman mı? Bu zamanda üretilen zenginlik ve yoksulluktan ne tür bir pay alıyorsun? O zaman senin katılmak zorunda olduğun köleliğin üretildiği bir zaman mı? O zamana katılmama olasılığının getirdiği sonuçlar neler? Katılmama zamanı kimin için para ve kimin için değil?)

Özlüce zaman insan zamanı olur olmaz sosyalleşir. Yani yansız ve evrensel bir zaman yoktur, varsa bile soyutlamadır. Sosyal zaman egemenlik ilişkilerinin bütünleşik bir parçasıdır, gasp edilmiştir ve sömürüde (ve özgürlük mücadelesinde) bir araçtır. Egemenlik ilişkilerini dinamik bir mücadele durumu olarak nitelediğimiz için, aynı zamanda, mücadelelerin de temel bir parçasıdır.

 

 



[1] Neden ders vaktinde onlar anlatılıyor? İletişimin içeriğini belirleme özgürlüğünden hareket ederek cevap vermeye çalışın.