Yaygın VARSAYIMLAR

İletişim beraberlik, anlaşma ve paylaşmadır

Egemen tanımlamalar iletişim (=communication) kavramının kökenini, demokrasinin kökeni gibi, eski Yunan ve Latin dünyasında bulur. Communication kelimesi iki kök kelimeden oluşur: (1) “ile” “ile beraber” anlamına gelen “com” (Latince’de “cum”) kelimesi; (2) Birlik anlamına gelen “unio” (Latince’de “union”) kelimesi. Dolayısıyla, communication kavramı “ile birleşme” veya “ile beraberlik” anlamını taşır. Aynı kökten “community” (=cemaat) ve “communion” (=cemaatle birleşme; cemaate aitlik) kelimeleri gelir. Bu kökten hareket ederek, iletişimin tanımlarına ortaklık, beraberlik, anlaşma ve paylaşma gibi kavramlar eklenir. Bu eklemeler örgütlü yapı ve ilişkilerden bağımsız olarak ele alınır. Bu nedenle, beraberlik, ortaklık, cemaat olma ve cemaate aitlik insanın kendini ve cemaatini üretme faaliyetlerinden geçerek anlaşılmaya çalışılmaz. Onun yerine, materyal hayatı üretme gerçeklerinden uzaklaşılarak, iletişim fikirlerin, bilginin veya duyguların paylaşılması bağlamına indirgenir. Bu yanlıştır, çünkü her insan ilişkisi ve koşulunda beraberlik, anlaşma ve paylaşma yoktur. .  

Hemen her iletişime giriş kitabında, iletişimin “ortak” kavramından çıktığı ve paylaşmak, alışveriş, göndermek, yaymak, konuşmak, jest, yazmak, kullanıma koymak, bağ kurmak gibi anlamlar taşıdığı belirtilir. İletişimi insanları bir araya getirme amacı olan “ortaklık” kavramıyla tanımlama hatalıdır. Çünkü örneğin konuşma insanları bir araya getirebildiği kadar birbirinden ayırır. Dille kibar bir şekilde tartışabiliriz veya kavga edebiliriz. İletişimde aynı anda kendimizi ifade ediyor ve soruşturuyor olabiliriz (Cherry, 1974:150). Kurulan aitlik, ortaklık ve paylaşma, örneğin bir mutlak kölelik sisteminin veya serbest kölelik  sisteminin (kapitalizmin) getirdiği aitlik, ortaklık ve paylaşma biçimi olabilir. İş yerinde çalışma ve çalıştırma ile kurulan ortaklık, doğal olan bir paylaşmayı değil, tek yönlü egemenliği anlatır. Kapitalist ile emek arasındaki ortaklık ücretli köleliğin ve artı-değerin gaspının oluşturduğu sahte bir karşılıklı-bağımlılık demektir.

Paylaşma sözcüğü, ortaklaşalık, cemaat, anlaşma ve dayanışma gibi sözcüklerle birlikte “tek yanlı” bir anlamla yüklenmiştir. Gerçekte paylaşma aynı anda birbirine zıt iki anlama sahiptir. Birinci anlam hepimizin bildiği egemen anlamdır. Bu bağlamda paylaşmada benzerlik ve ortaklık vardır. İhmal edilen ve gözden uzak tutulan ikinci anlam bunun tam tersidir. İkinci anlamda, paylaşma bir şeyi parçalara ayırma ve aramızda bölüşme anlamınadır. İşte bu bağlamda paylaşma üretim biçimi ve ilişkilerine bağlı olarak gelen farklılıkları, baskıyı, güce sahiplik ve güç uygulamasını, kaynakların ve gücün dengesiz dağılımı ve sömürüyü anlatır.

İletişim bir süreçtir

Tanımlamaların hemen hepsi açık veya kapalı olarak iletişimi bir süreç olarak ele alır. Fakat “süreç” farklı biçimlerde anlamlandırılır:

Süreç, zaman ve yer içinde mesaj göndericilerini ve alıcılarını bağlama hizmetini gören faaliyettir (Dillman, 1999). İletişim sürekli eylemler dizisini içeren bir süreçtir. Bu süreç yoluyla iletişimsel etkileşim mümkün olur. Süreçte iletişim değişen ve tekrarlanamayan karşılıklı ilişkiler olarak ortaya çıkar. İnsanlar, çevreler, beceriler, tutumlar, deneyimler, statüler ve duygular arasındaki ilişkiler, bir iletişimde kimin ne ve ne zaman yapacağını belirler. İletişim ilişkilerde ve iletişim çabalarında süreklilik sağlar.

İletişim enformasyon veren süreçler bakımından tanımlandığında, hem enformasyon hem de onu taşıyan süreç incelenebilir (Dervin,1993). İletişim enformasyon verme, eğitme, ikna etme ve eğlendirme sürecidir. Enformasyon veren iletişim süreci dört adımdan oluşur: enformasyona ilgiyi çekme, kabul ettirme, yorum yaptırma ve ileride kullanmak için depolama. Eğitimsel iletişim de, enformasyon vermede olduğu gibi, dikkat, ilgi, kabul, yeterli yorumlama ve öğrenme gerektirir. Enformasyonsal ve eğitimsel iletişim öğrenme üzerinde çalışır, ikna iletişimi "ikna etmek isteyenin görüşünü/istemini tutma" üzerine vurgu yapar (Schramm ve Roberts, 1971:38, 41, 43, 47).

Gönderen-mesaj-alıcı tanımlamasında, süreç, ardı ardına gelen (birbirini takip eden) sürekli iletişim faaliyeti demektir. Shannon ve Weaver, Lasswell ve benzerlerinin anlayışına göre, iletişim kaynaktan bilgi toplama, mesaj hazırlama, mesaj gönderme, mesaj alma, mesaj anlama, geri-besleme ve etki süreçlerini içerir. Dikkat edilirse, bu anlayışta süreç doğrusal bir karaktere sahiptir: Gönderen ile süreç başlar ve mesaj gönderme, alma, geri besleme ve etkiyle tamamlanır.

İletişimi sembollerle yapılan etkinlik olarak tanımlayanlar için, iletişim süreci insanlar arasındaki sembollerle yapılan ilişkileri içerir. Bu anlamda, hem gönderici hem de alıcı mesaj göndermekte ve almaktadır. Dolayısıyla, gönderici-alıcı farkı ortadan kalkmaktadır. İletişimdeki herkes iletişimci olarak görülür.

İletişimi alışveriş (transaction) olarak ele alanlar için, süreç karşılıklı mübadeleyi içerir. Bu şekilde ele alınsa bile, egemen yaklaşımlar iletişim sürecinde insan psikolojisi üzerinde dururlar ve farklı düşünsel veya davranışsal olaylarla ilgilenirler: Örneğin, konuşanın ne söylediği bir olaylar setidir ve dinleyicinin ne anladığı bir diğer settir. Eğer bu olaylar yakından ilişkiliyse, iletişimin olduğu söylenir (Miller, 1973:5).

İletişim bütün duyuları içeren çok-duyulu sürekli olan bir süreçtir. İletişimde kullanılan kelimeler doğal ve karşılıklı bağımlılıktaki bir çevrede olur. Bütün vücut, kişisel görünüm, jestler, duruş, sesin kalıbı ve tonu ve diğer duyusal faaliyetlerden geçerek bu çevreye kelimeleri sağlar. İletişimde karmaşık ilişkiler, iletişim sürecinde kullanılan çeşitli duyusal faaliyetler içinde çalışır. Bu ilişkiler sosyal ilişki için gerekli anlamları kontrol eden yapılarda aktiftir (Birdwhistell,1970, aktaran Silverstein, 1974:203).

Íletişim daima değişir ve değişimi etkileme kabiliyetine sahiptir.[1] İletişim sürecinde iletişim sürekli bir olgu olarak ele alındığında, iletişim ilişkilerimizde ve iletişim gayretlerimizde süreklilik sağlar. Dolayısıyla, iletişim temel bir sosyal süreçtir. Her kültürel kalıp, her sosyal davranış açık veya örtülü bir şekilde iletişim içerir (Sapir, 1930, aktaran Schramm ve Roberts, 1971:5). [2]

Eleştiri: Gerçi iletişimi süreç olarak ele almak incelemede ve anlamada kolaylık getirir. Süreç kavramında daima bir başlangıç ve sonuç olduğu (veya öyle ima ettiği) için, iletişim bu tür anlamlandırıldığında, sadece bir anlık kesit ele alınır. Bunun anlık bir kesit olduğu unutulur ve iletişim bu anlık kesite indirgenir. Bunun sonucunda iletişim konusunu yanlış anlamlandırma olasılığı büyük ölçüde artar. Enformasyon teorisinde mesaj anlamlı, tesadüfi olmayan sinyaldir. Genel kullanımda mesaj gönderenin gönderdiği sinyal, söz, yazıdır. Irak’ın işgalinde Bağdat’ın kafasına yağdırılan füzeler sadece füze mi? Birbirine sarılan iki sevgilinin dokunuşunda gönderen ve alan kim? Birbirini tutan iki elin “söylediği” ne ve nasıl söylüyor?

İletişim mesaj gönderme ve alma sistemidir

İletişim egemen yaklaşımlarda mesaj gönderme ve alma sistemi olarak tanımlanır. Bu varsayımda üç önemli öğe öne çıkmaktadır: (1) Mesaj gönderme ve alma, (2) sistem ve (3) iletişimin sistemdeki rolü.

(1)  Mesaj gönderme ve alma

Mesaj en yaygın anlamıyla gönderilen iletidir; söylenen bir söz, bir yazı, bir görüntü veya bir işarettir. Enformasyon teorisinde mesaj gönderenin gönderdiği sinyaldir. İletişimin sembollerle ilişki olarak tanımlandığı yaklaşımda, mesaj şifrelenmiş kelimelerdir.[3] Eleştirel yaklaşımlarda, normal koşullarda, yani direnişin egemenliği pek rahatsız edemediği koşullarda, mesaj kapitalist pazarın tatlı dille satış iletisidir. Bu tatlı dil çalışmayınca veya direniş olunca, baskı ve zorlama iletişiminin mesajları başlar.

Aslında, mesaj, yer ve zamandaki örgütlü ilişkiler dışında bağımsız ve özgür bir karaktere sahip değildir. Mesaj iletenin amacını ve arzuladığı sonucu taşır. Özel teşebbüs sisteminin televizyon programlarında olduğu gibi, ileti, bazen, daha önemli iletileri iletmek için kullanılan "yemdir." Kapitalist kitle iletişim anlayışında ileti "mesajlar" (haber, program, eğlence, spor) içine hapsedilmiştir. Bu hapsetmeyle, mesaj yansızlaştırılır, normalleştirilir ve genellik karakteri verilir. Kitle iletişiminde mesaj (1) hem kendisi alınıp-satılan maldır (bir film, tv programı, cd), (2) hem de alınıp-satılana yapısal bakımdan bağımlı bilinç yönetimi biçimlendirmesidir (örneğin, programın içeriği).

İletişimde ilişkinin karakterini belirleyen şey, arzulanan biçimde iletilen mesaj değildir; somut ilişkilerin olduğu somut çıkarlar düzenidir. Sinemaya biletsiz girilemez; evde herkes her istediği şekilde davranamaz; herkes her yerde her istediğini yapamaz; bir iş yerinde baskı yapan bir patrona veya patronun yüksek maaşlı yönetici-kölesine hak ettiği karşılık verilemez; kimse artan fiyatlara karşı bir şey yapamaz, istemese de fiyatları kabul etmek zorunda kalır. Özlüce, her yer ve zamanda herkes istediği mesajı göndererek veya bir mesaja karşılık vererek istediği davranışı gösteremez.

 

(2) Sistem

Sistem kavramının tanımı her dünya görüşü için aynı değildir. İdeolojik çerçeveye veya bilimsel yaklaşıma göre farklılıklar gösterir. Benzer kuramsal temelden hareket eden iki tanıma göre:

(a)     Sistem birbiriyle bağıntılı veya birbiriyle ilişkili parçaların toplamıdır. Aynı zamanda, bu parçalar sistemi çevreleyen çevreyle bağıntılıdır. Sistemler çevresiyle etkileşimdedir. Bunun anlamı çoğu sistemler sürekli değişirler. Bu değişiklikler zaman aldığı için, bir sistem belli bir biçime sahiptir diye tanımlanamaz.

(b)     Sistem, bir bütünü oluşturmak için bağımsız bir şekilde hareket eden parçaların birleşimidir. İletişim süreci bir sistemdir ve gerekli öğeler ilişkiye geçtiğinde iletişim olur. Eleştiri: Bağımsız bir şekilde hareket eden faktörler nasıl olur da bir bütünü oluşturabilirler? Bir bütünü oluşturabilmek için faktörlerin aralarında bağ olması gerekmez mi? Bağımsız hareket eden ajanlar hangi koşullar olmalı ki bir bütünü oluşturabilsinler?  

İnsanın biyolojik yapısı sistemler ve alt-sistemlerden oluşur; bu sistemler görevsel bir şekilde çalışarak bireyin fiziksel varlığının sürmesini sağlar. İnsanların belli üretim biçimleri ve ilişkileriyle biçimlendirdiği örgütlü toplumsal yapısı da bir çok sistem ve alt-sistemlerden oluşur. Sistem örnekleri: kan dolaşımı ve sindirim sistemi; yasal sistem; medya sistemi; ekonomik sistem. Bir sistemin parçaları birbiriyle bağıntılıdır. Bunun anlamı bir parçada herhangi bir nedenle değişim olursa, en azından bir diğer parça değişir. Doğal olarak, ikinci parça değişir değişmez, bir diğer parça değişir. Bu sistem anlayışı taşıma kemeri (transformation belt) yaklaşımına benzemiyor mu? Bir iletişim başlıyor, o birini etkiliyor, o bir diğerini; böylece zincirleme mekaniksel bir değişim süreci meydana geliyor.

Özlüce bir sistem genel olarak dört öğeden oluşur: Eleştiri: Şunu aklımızdan çıkarmayalım: Somut durumları düşünmeksizin bu tür genelleştirmeler yaparsak, gerçeklikten uzaklaşırız. Bu nedenle, sistemin öğeleriyle ilgili sunumun hangi sistemde geçerli ve hangi sistemde geçersiz olduğunu belirlemek için somut sistemleri ve durumları ele alarak düşünelim.

Nesneler: Nesneler sistemi oluşturan parçalardır. Bu nesneler sistemin doğasına göre, fiziksel, soyut ya da her ikisi olabilir.

Özellikler: Özellikler sistemin ve objelerin sahip olduğu niteliklerdir.

İçsel ilişkiler: Sistemin nesneleri arasında ilişkiler vardır. Bu ilişkilerin karakteri sistemin niteliğini belirler. Nesneler arasındaki ilişkiler ortak etkiler ve sınırlar ima ederler.

Çevre: Sistem boşlukta var olmaz, bir çevreye sahiptir (Littlejohn, 1992:41). Eleştiri: Önce herhangi bir sistem düşünün; sonra sistemdeki objeleri, objeler arasındaki ilişkileri, sistemin çevresini ve sistemdeki sürekli değişimi açıklayın. Ardından eleştiri sunun. Yukarıdaki sistem açıklamasına insanın sinir sistemi ve karayolu sistemi örnekleri verilebilir:

Gönderici, sinyal, kanal, alıcı, hedef, geri besleme modeliyle veya benzer şekilde mesajı şifreleyen gönderici ve aldığı şifreyi çözen ve anlamlandıran alıcı modeliyle iletişimi anlamlandırma sürecinde iletişim konuştuğumuz zaman veya bir mesaj gönderdiğimiz zaman vardır; ve konuşmadığımız zaman veya bir mesaj göndermediğimizde yoktur. Bu anlayışa göre, birine telefon edip “merhaba” diye konuşmaya başlandığında iletişim olmakta ve konuşma “sağlıcakla kal, hadi Allahaısmarladık” dedikten sonra telefon kapatıldığında, iletişim bitmektedir.[4] Evet, o telefon ilişkisi son buluyor ama, aslında ilişki ve iletişim devam ediyor. Telefonu eve aldığımız andan itibaren ilişkisel bağlam kurulmuş ve iletişim süreçleri harekete geçirilmiş olmaktadır. Bazen insan telefonun çalmasını istemez, çünkü kötü veya tedirgin edici bir haber beklentisindedir. Bazen telefon çalsın diye can atar. “Sana hemen telefon edeceğim” diyen sevdiğinden, telefon bekler ve telefon çalmaz. Gözü hep telefondadır. Yani, çalmayan telefonun anlamları vardır ve bağlama göre değişir. Her pazartesi sabah sevdiğiniz kişi sizi görmeye geliyorsa ve o pazartesi gelmediyse, bu davranış kalıbının (her hafta pazartesi gelmenin) ihlal edilmesi veya düzenli gelişin birden kesilişi, kesilmeyişi kadar anlamlı ve gerçektir. Bu kesiliş de kesilmeyiş gibi bir iletişimdir. Dolayısıyla, iletişimi kesintili, aralıklı, başlayıp biten bir süreç olarak ele alma belli mekaniksel iletişimler için (örneğin radyo sinyali gönderme ve alma, telgraf sinyali gönderme ve alma) geçerli olabilir, fakat sosyal iletişim için anlamını yitirir; çünkü sosyal iletişimde kesinti, aralık, sessizlik ve suskunluk da iletişimi anlatır.

Ne tür bir açıklamayla gelinirse gelinsin, iletişim insanın toplumsal var oluşunun bir gereğidir. Dolayısıyla, toplumsal örgütlenme biçimi ve ilişkileriyle gelen toplum yapısına uygun bir iletişim sistemi oluşur. Özlüce, iletişim sistemi örgütlü yaşamın tarihsel gelişimi ve doğasından farklı bir karaktere sahip değildir.

 



[1] İletişim nasıl oluyor da değişiyor ve değişimi etkiliyor?

[2] Kültürel kalıp belli özellikleri olan ve belli biçimlerde tekrarlanan, dolayısıyla, sürekliliği olandır. Kalıbın bilinmesi onun doğasının bilinmesi demektir. Dolayısıyla, kalıp öğrenilir ve tekrarlanır.

[3] Düşünün.

[4] Vur kaç veya kullan at ilişki düzeninin zihniyetine benzemiyor mu?