SAVAŞ EKONOMİSİ VE MİLİTARİZM
Militarizmin birbirini tamamlayan ve birbirine bağlı birkaç tanımı vardır: (1) Askeri (military) sınıf veya o sınıfın ideallerinin egemenliği. Askeri ideallerin, anlayışın ve ahlakın yüceltilmesi (yani kaba güçle istediğini elde etme ve sorunları çözme). (2) Toplumsal üretimde savaş endüstrisinin egemen veya önemli bir yer kaplaması. Örneğin bütçenin dörtte birinin askeri harcamalara gitmesi, onbinlerce firmanın askeri üretim yapması. Üniversitelerin araştırmalarla bu yönde katkıda bulunması. (3) Saldırgan askeri hazırlık politikası. Amerikan militarizminde bu üç tanım da geçerlidir.
Eisenhower ve Kennedy'e bilim danışmanlığı yapmış Jerome B. Weisner 1986'da şöyle diyordu: Artık soru askeriye ve endüstri bileşimini kontrol değildir, fakat Amerikayı tümüyle askeri bir kültür olmadan korumaktır."
Amerikan ekonomisi büyük ölçüde savaş ekonomisine dayanır. Bu nedenle Amerika dünya halkları için gittikçe büyük tehlike olmaktadır.
Amerikan halkı savaş ekonomisinin gerektirdiği düşünce ve davranış tarzının benimsenmesi yolunda biçimlendirilmektedir.
Amerika'nın formal ve informal öğretim ve eğitim kurumları (okullar, aile, arkadaş gurupları) ve egemen haberleşme araçları reklamlar ve programlar yoluyla buna katkıda bulunmaktadırlar.
Savaş ekonomisinin yarattığı kültürel ortam saldırgan dış politikaların kolayca desteklenmesine yardım eder. Örneğin herhangibir ülkeye saldırıldığında, saldırı büyük destek bulmakla kalmaz, ayni zamanda saldırıyı eleştirmeye kalkanlar da saldırıya uğrar ve susturulur.
Sovyetler Birliğinin parçalanmasıyla Amerikan silah tüccarlarının gücünün azaldığını sanmak yanılgıdır.
Savaş ekonomisinin altın çocuğu Johnson gibiler de bu ekonomiyi ve dünyanın her köşesinde askeri güç bulundurmalarının nedenlerini beyinleri uyuşturulmuş asker kitlelerine şöyle izah ederler: "Unutmayın, Üç milyarlık (nüfuslu) bir dünyada BİZ sadece ikiyüz milyonuz. ONLAR BİZİM sahip olduğumuzu istiyorlar, ve BİZ ONLARA vermeyeceğiz!" Johnson'un Kore'deki Amerikan askerlerine söylediği bu söze karşılık, "BİZ" aşkıyla doldurulmuş bu askerler, tabi ki "VERMEYECEĞİZ!" diye kükrerler. Hiç bir askerin acaba kafasından şu düşünceler geçti mi: Gerçekte "vermeyeceğiz" dedikleri ne ve kimin malı? Bu koreliler, bu Vietnamlılar, kamboçyalılar kağnılarına, atlarına, eşşeklerine, camızlarına, ve bisikletlerine binip, pirinç çıkınları yanlarında, okyanusu geçerek Amerika'ya nasıl gelecek ve Wall Street'i nasıl işgal edecekler? Başkalarının elimden almak istediği benim ne ki koruyacağım? Ben neden burdayım da başkaları değil? Gökdelene 5 dolar verip çıkmış oturmuş, oturmuş da bir türkü tutturmuş zavallı Joe'nun, başkalarının göz dikeceği nesi var ki? Gökdelen mi? Gökdelen onun değil ki. Ama gökdelenden milyarlar vuranlar, gökdeleni bedavaya canı pahasına savunma görevini Joe'ya verirler. Gökdelen bu! Vatanının parçası! Kimse göz dikemez! Göz dikenin gözünü çıkarırım! Joe gökdeleni savunurken de, gökdelenin gerçek sahipleri özel partilerde kadeh tokuştururlar. Amerikan dünya imparatorluğunun yürümesi için düşmana ihtiyaç vardır. Düşman yoksa yaratılır.
Klinton yönetiminin de militarizme ve savaş ekonomisine son vereceğini ummak, tilkinin "nasılsın?" diye tavuğun halını hatırını sorarak yanından geçip gideceğine inanmak gibi birşeydir. Silah endüstrisinin, askeri kuruluşların ve Pentagon'daki işbirlikçilerinin iç ve dış politikadaki gücü eksilmemiştir. (Pentagon kavramı Savunma Bakanlığı için kullanılır.) Bugün Amerika'nın nükleer gücü bir anda dünyayı yok edebilecek seviyededir. Ekim 1992 sayımına göre Amerika şu uzun seviyeli nükleer silahlara sahiptir:
Karadan atılanlar: Toplam 380 başlıklı 380 Minutemen II; toplam 1500 başlıklı 500 tane Minutemen III, total 500 başlıklı 50 tane MX.
Denizden atılanlar: Poseidon adlı denizaltılarından atılan Total 1408 başlıkla 176 misil; Trident adlı denizaltılarından atılan total 2304 başlıklı 288 misil.
Nükleer Bombardıman uçakları: B-52G/H uçaklarında 120 misil, ve B-1B uçaklarında ise 84 misil.
1993'de nükleer güçler için harcanan para 38 milyar doları bulacak. Gelecek on yılda nükleer savaşa hazırlık için 350 milyar harcanacak.
Bu militarist gücün toplumdaki hegemonisi ekonomide, siyasette, dinde, sanatta, eğitimde ve halkın güncel yaşamında önemli ölçüde ifadelerini sürekli bulmaktadır. Sivil idarelerin ve kuruluşların militarist gücü kontrolu hiç denecek kadar az seviyededir. Bu güç kendine milli bütçeden her yıl milyarlarca dolar "savunma" araç ve gereçlerinin bakımına ve yenilerinin eklenmesine ayırmaktadır. Klinton yünetimi 1993-1997 arasında askeri harcamaları 60 milyar dolar azaltacağına sözverdi. 60 milyar dolar! Boru değil. Bunu duyan "vay be, helal olsun Kliin-don'a" der, alkışlar. Tabi bu rakamlarla büyüleme istatistik cambazlığının bir parçasıdır. Bu altmış milyar'ın devede tüy bile olmadığını ancak bu istatistiğe şu gerçeği eklersek anlayabiliriz: 60 milyar dolar azalacak, yani harcamalar 1.42 trilyon dolardan 1.36 trilyon dolara düşecek!. Deve ve tüyü gördünüz mü? Klinton 1994 askeri harcamaları için 278 milyar dolar önerdi, Bush'un planından 2 milyar dolar az. Bu harcamaların % 2.5'i (7 milyar) Amerika'da, % 14.4'ü (40 milyar) nükleer silahlar için, % 1.4 (4 milyar) Güney Amerika'da, % 26.3'u (73 milyar) Orta Doğuda, % 15.1 (42 milyar) Asya'da, % 40.3 (112 milyar) Avrupada yapılmaktadır. CIA raporuna göre 1991'de Amerikanın askeri harcamaları 323.4 milyar dolar ile dünyada başta geliyordu. Onu 42 milyarla İngiltere, 39.5 ile Almanya, 36.7 ile Japonya ve 33.1 ile Fransa çok geriden takip ediyor.
Askeri harcamalar Pentagon dışındaki diğer devlet organlarında ve departmanlarında da (enerji ve yabancı askeri yardım departmanları gibi) yapılmaktadır. Pentagon 1992'de 277 milyar dolar harcadı. Bunu 76'sı ücret gibi ödemelere, 91'i işletme giderlerine, 69'u silah alınmasına, 37'si araştırmaya ve 4'ü ise "diğer harcamalara" gitti. Diğer departmanlar ise 147 milyar harcadı. Böylece total devlet harcaması 424 milyarı buldu.
Ekim 1992'de "aktif görevde" olan askerlikle ilgili personelin sayısı şöyleydi: 1,808,000 askeri personel, 1,114,000 seçilmiş ihtiyatta, 742,000 diğer ihtiyatta, 1,006,000 sivil personel, 642,000 harekete geçirilebilir emekliler, 754,000 diğer emekliler, 3,050,000 askeri endüstride, 159,000 yabancı personel. Total sayı 9,375,000 idi. Yabancı ülkelerdeki askeri personel 344,065 ve sivil personel 41,282 idi. Ayrıca 103,815 yabancı personel çalışıyordu. Türkiye'de 4824 Amerikan askeri personeli vardı ve bunlara 700 milyon dolar harcanıyordu.
Pentagon ile özel firmalar arasında yılda 146 milyardan fazla "iş" yapılmaktadır. Amerikanın, örneğin 21 ülkede 333'den fazla askeri kuruluşları (üsler radarlar gibi) vardır, ve bu yerlerde yarım milyona yakın personel çalışmaktadır.
1940'da, Amerikan askeri üretimi 1600 kadar Federal devletin sahip olduğu fabrikalarda yapılıyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra bu üretim işi özel şirketlere kontratlarla verilmeye başlandı. Bugün Federal devletin kendisinin sadece 72 tane "savunma" üretim fabrikaları var, ve bunların 14 tanesi üretime hazır olarak bekletilmektedir. Bunun yanında, otuz binden fazla büyük küçük özel şirketler askeri üretim yapmaktadır. Her gün bu firmalarla 52 bin ve her yıl da 15 milyon üzerinde kontrat imzalanmaktadır. Bir zamanlar askeri üretimle ilişkisi olmayan dev firmalar bile yolunan kazın palazlığını görüp hemen bu alanda üretime başlamışlardır. Örneğin IBM, Singer, Goodyear, Motorola, AT & T, Westinghouse, General Electric bu dev firmalardan birkaç tanesidir. Niye başlamasınlar ki? IBM kompütür yaptığında, GM araba yaptığında, AT & T telefonlar ürettiğinde, Goodyear araba lastiği çıkardığında, sivil pazarda rekabetle karşı karşıyadır ve ne kadar satacağı kaygısındadır. Bu nedenle milyarlarca dolar reklam için harcanır. Pentagon ile iş yaptığında böyle bir kaygıları yoktur. Bu firmalar hemen her seferinde yaptığı gibi maliyet tahmini yaparlar, kontratı alırlar. Pentagon bu firmalara maliyet tahminin ötesine giderse, bu farkı öder. Bu nedenle maliyetler üretim bittiğinde teklif edilenin genellikle 300 ile 900 misli kadardır. Şişir şişirebildiğin kadar, nasıl olsa devlet ödeyecek. Böylece süper karlar sağlanır. 1985'de Singer kârının % 80'ini "aerospace electronics" (feza elektroniği) yatırımından elde etti ki bu alandaki geliri 10 yıl önce bütün geliri içinde sadece % 15 gibi az bir yer tutuyordu. Singer'in anlaşmaları "Trident" ve "Pershing" füzeleri yapımı ve "B-52" bombardıman uçaklarının simulasyonunu da kapsar.
Federal devlet her yıl araştırma ve kalkınma\geliştirme için de para ayırır. Bunun miktarı 1987'de 44 milyar dolardan fazlaydı ve 1993'de bu 69 milyar dolara ulaştı. Bu paranın % 70'i askeri kuruluşlara gider. 1981'den bu yana, askeri araştırma harcamaları % 62 enflasyon ötesinde artarken, sivil araştırma harcamaları % 10'a düştü.
Üretimi çeşitlendirmek ve artırmak için, özel firmalar ekonomik güçlerini siyasi alanda etken bir şekilde kullanmaktadırlar. bu firmalar kitabına uydurarak "hediye" diye siyasal karar ve etki sahibi kişi ve kuruluşlara para vererek destek bulmaktadırlar. Örneğin 1981 ile 1986 içinde 20 büyük firmanın Siyasal Faaliyet Komitesine hediyesi % 225 artmıştır. 1984 seçim kampanyasında bu "bilinen hediyenin" tutarı 3.6 milyon dolardı. Bunun yarım milyon'a yakını ("Senate Armed Services Committee") Senato Silahlı Servis Komitesineydi ki bu komite her türlü askeri harcamaları onaylar.
Askeri üretim şirketlerinin çeşitli yörelerde açılması veya ek üretimler yapması birçok kişiye iş olanağı sağlıyor diye olumlu bir şekilde sunulmaktadır. Bu sıralarda bazı askeri kuruluşlar ve üretim yerlerinin kapatılması planlanmaktadır. Bu da o yerin halkını işsizliğe sevketme sorununu ortaya çıkarmıştır. Klinton yönetimi bu soruna çare olarak bu askeri üretim fabrikalarını kapatma yerine sivil üretime dönüştürmeyi savunmakta ve bu yönde firmalara kolaylıklar sağlayacağına söz vermektedir. Firmaların da kapandığı yok zaten.
Her yıl pentagon milyarlarca doları gizli veya "black\kara" projeler için harcar. Örneğin savunma bakanlığı 1987 bütçesinde, bu tür projeler için 22 milyar istemişti ki bu 1981'den beri % 300 artış demektir. Bu gizli projelerden biri olan "Advanced Technology Bomber" 50-75 milyara mal olacaktı. "Advanced Cruise Missile" adlı bir diğer proje de tahmini 7 milyar tutacaktı. Hem de kat kat fazlasıyla tuttu da.
Dört milyona yakın askeri, sivil ve özel teşebbüs işçilerinin çalışabilmeleri için "güvenlik izni" vardır. Yani hepsinin geçmişi, ailesi iyice incelenmiştir. Bırak komünist sempatizanı bile olmayı, özgürlük veya protesto yürüyüşlerinden birine katılmışsa, kazara bilmeden bir komuniste selam vermişse, bilmeden bir komünist gazete satın almışsa, bir komünist kitapçıya girerken resmi çekildiyse, komünist bir kıza laf attıysa, komünist bir kedisi bile olduysa temize çıkarılmaz ve iş verilmez. 164,000 kişi ise görüşlerini, bildiklerini ve gördüklerini hayat boyu anlatmamayı garantileyen kontrat imzalarlar.
Daha evvelce de belirttiğim gibi militarist politika sadece üretimle uzun süre sağlanamaz, bu üretimi destekleyen sosyo-kültürsel ilişkilerin ve düşünce tarzının da toplumda yerleşmesini gerektirir. Bu yöndeki gelişmeler, özellikle Reagan-Bush döneminden, liberalleri bile korkutmuştur. Military kuruluşların, eğitim örgütlerinin ve entellektüellerin, bilim adamlarının işbirliği bu korkuyu daha da artırmaktadır. Bugün Amerikan bilim adamlarının ve mühendislerinin üçte biri "savunma savaşı" firmaları ve kuruluşları tarafından çalıştırılmaktadırlar. Geri kalan üçte ikisinin önemli bir kısmı da kontratlarla veya dolaylı yollardan militarizme hizmet etmektedirler. Üniversiteler de bu yönde kullanılmaktadır. 1983'den beri 152 eğitim-öğretim kuruluşuna 650'den fazla "bağış" yapılmıştır. Bu bağış karşılığı olarak üniversiteler Pentagon için temel araştırmalar yapmaktadır. Örneğin "Strategic Defense initiative" araştırması için 1985'de üniversiteler Pentagondan 206 milyon dolar aldı. Üniversiteler profesör alırken çoğu kez profesörün özel firmalardan ve devletten kontrat alıp alamayacağına bakarak karar verirler. MIT üniversitesi(bizim MIT'in Amerikada kurduğu ispiyonculuk okulu falan sanmayın, Amerikanın en elit teknik üniversitesi) fizikçisi Vera Kistiakowsky'nin belirttiği gibi "Amerikan üniversitelerindeki araştırmalar askeriyenin istediği çizgide şekillendirilmektedir. Bu militarist araştırmalarda üniversite öğrencileri de kullanılmaktadır. Örneğin 1984'de 4000'den fazla lisans üstü eğitim yapan öğrenci üniversite araştırma programları yoluyla Pentagondan araştırma için para yardımı aldılar. Temel ve uygulamalı araştırmalar için 1988'de 135.2 milyar dolar harcandı. Federal devlet tarafından desteklenen ve Üniversitelere bağlı merkezler bunun 4.5 milyarını, ve üniversitelerse 13.4 milyarını aldılar.
Pentagon militarist kültürün yerleşmesini sağlamak ve tutmak için her yıl milyarlarca dolar reklam için harcar. Bu propaganda girişimlerinde kitle iletişimi ve halkla ilişkilerin (=yani kandırmaca, uyutmacanın, ve dolayısıyla kakalamacanın) her yönünü kullanır: filmler gösterir, sergiler açar, kitaplar, magazinler ve broşürler çıkarır, okullara turlar düzenler, gazetelere ve televizyonlara "paketlenmiş haberler" yayar. Sık sık kitle iletişimi araçlarıyla ve okullarda gençlere askere kayıt olmanın onlara büyük yararlar sağlayacağı anlatılır. (Amerika'da askere gitme mecburiyeti yoktur.) Bu reklamlarla lise ve üniversite öğrencilerine askerliğin eglenceli, zevkli, heyecanlı, öğretici ve eğitici olduğu, ne olmak istiyorlarsa o olabileceklerini, askerlikten döndükten sonra edindikleri bu bilgi ve tecrübeyle sivil hayatta başarılı olacakları etkili görüntü ve sözlerle sürekli anlatılmaktadır. Bu reklamlar gençleri gerçekte aldatmaktadır. Askerlik ne zamandan beri macera ve heyecanla dolu bir tecrübe oldu? Denizin ortasında oturup kentlerdeki halkın üzerine füzeler yağdırıldığından beri mi? Reklamlarda sanki askerlerin hepsi teknik tecrübe elde ediyor gibi gösterilmektedir. Gerçekte askeri işlerin sadece % 17'si kadarı tekniksel işi içerir. Askerden sivil hayata dönen erkeklerden sadece % 12'si ve kadınlardan ise % 6'si öğrendiklerini sivil endüstride kullanabilmektedir. Bu reklamlar için Pentagon yılda 200 milyon doların üzerinde harcama yapmaktadır.
Bugün JROTC (Junior Reserve Officer Training Corps) 14-15 yaşındaki çocuklara askeri tarih, kuram ve silah eğitimi göstermektedir. Savunma bakanlığı 1986'da bu amaçla kitap, silah ve üniforma için 52.1 milyon dolar bütçe ayırmıştır. Okullar ise bu amaca hizmet için talim yeri, sınıf ve silah deposunu olması için yer vermektedir. Kolej öğrencileri ise ROTC (Reserve Officer Training Corps) tarafından çekilmekte ve askeri eğitim verilmektedir. ROTC 1987'de 110,872 öğrenciyi talim etmekteydi. New Yorkta bile, şehrin tam ortasında, Hunter College'ın bir binasında bu adamlar yerleşmiştir. Önünde çoğu kez askeri jipler görürsün. (College demek universite demek, lise değil). Bu her bölgede okulların yanında görülür. Amerikan din adamları ise çoğunlukla militarizmi dış ve iç düşmanlara (özellikle komünizme) karşı etken bir korunma olarak görüp desteklemektedirler.
Militarist düşünü biçimini yaratmakta ve beslemede sadece reklamlar rol oynamamaktadır. Gerçekte reklamlar sadece etken bir parçadan başka birşey değildir. Kitle iletişim araçları, özelllikle televizyon ve sinema, halkın düşünce tarzını militarist yönde yoğurmada en baş rolü oynarlar. Bu yöndeki başarının işareti Rambo, Rocky 4, Invasion USA, Red Down, Commando, Iron Eagle gibi filmlerin rekor kırmasıdır. İlk 23 günde Rambo-First Blood part II 75.8 milyon dolar yaptı ki film tarihinde sadece iki film bu kadar para yapabildi. Bunu Rambo resimleri, oyuncakları, T-shirtleri ve elektronik oyunları salgını takip etti. Bu militarist düşünü tarzını desleklemek için de Reagan çıkıp " Dün gece Rambo'yu seyrettim. Şimdi teröristlere ne yapacağımı biliyorum" der.
National Coaliton on Tv Violence adlı gurubun araştırmasına göre, Amerika'da bir çocuk 16 yaşına geldiğinde 20,000 saatin üzerinde 200,000 şiddet\cinayet ve 50,000 öldürmeye teşebbüs görmüş oluyor. Militarist ve faşist saldırganlık ideolojisiyle yetişen kişilerden insanlara sevgi ve şefkat beklemek biraz abes olmaz mı? Sokaklarda gençler askeri elbiselerle gezmekte, askeri terimlerle konuşmakta, askeri taktik ve silahları ta küçük yaşta gerçekle ayni olan savaş oyunları ve oyuncakları ve savaş filmleri (çizgi filmler dahil) ile büyümektedir.
1980'lerin ortalarında birden bire askeri kuruluşların dışında eğitim yapan para-militari kamplar, dergiler ve atış okulları artmaya başladı. Şimdi Amerikada birçok kişi "hafta sonu askerliği" oyunu oynuyor: Hafta sonunda parasını vererek savaş oyunu oynuyarak eğleniyor. FBI raporlarına göre, 1986'da Amerika'da silahlı talim yaptıran 16 tane büyük kamp vardı. Ayrıca para-military okullar öğrencilerine silah kullanımı, gerilla savaşı, plan, taktik, silahlı ve silahsız savaş, karada yön bulma gibi her türlü askeri eğitimi vermekteydi. Buralarda Vietnamdan dönmüş ve askerliği bırakmış tecrübeli kişiler öğretim yapmaktadır. Alabama eyaletinde Paralı Asker Okulunun yetiştirdiği talebelerden biri Hindistan başbakanını öldürme teşebbüsüyle suçlandı. Okulun baş öğretmeni Frank Camper "biz kim gelirse, öğretiriz, ve tecrübelerini nerde kullanacaklarına karışmayız" dedikten sonra şöyle devam ediyor: "Biz Vietnam'da savaşı kaybettik. Belki ben bu savaşa devam ediyorum, çünkü savaşı orda kaybettik." Her hafta en azından 50,000 Amerikalı 20-25 dolar vererek bu kamplarda iki saatlik savaş oyunu oynamaktadır. Wall Street'in kravatlı bürokratları bile kendilerine güveni artırmak için para vererek bu kamplardaki savaş oyunlarına katılmaya başladılar. Soldier of Fortune, SWAT, İnternational Combat Arms, Fire Power gibi dergiler macera arayan heveslilerin Orta-Amerika'da, Afrika'da ve Asya'da gerçek savaşa katılmadan önce, bu okullara gitmesini, ve orda sadece en iyi şekilde yetiştirilmeyeceklerini, aynı zamanda nerde ve kimin onlara iş vereceğini anlatacaklarını yazmaktadırlar. Soldier of Fortune dergisinin kurucusu ve editörü R. Brown, 1985'de talebelerini sadece bu kamplarda değil, Afganistan'da ve El salvador'da gerçek eğitime gönderdikleriyle övünüyordu.
Amerika'da silah almak o kadar zor değildir. Birkaç büyük kent dışında silah almak için sürücü ehliyetini göstermen ve bir hafta kadar beklemen yeterlidir. Florida da buna bile gerek yoktur. Kayıtlara göre, Amerikalılar 35-40 milyon tabancaya ve 100,000'den fazla makineli tüfeğe sahiptir. Muhakkak ki bunun birkaç misli kadar da kayıtsız silah vardır. Amerikan halkının elinde yarım milyonun üzerinde saldırma\hücum silahları olduğu tahmin edilmektedir. Yasal olarak satılan yarı-otomatik silahlar, kolayca bir dakikada 1200 mermi atan otomatik silaha çevrilebilir.
Silah atış talim yerleri her yerde vardır. Hedeflerde ise zevkle delik deşik edilen Kastro, Mao, Karl Marx, Kızıl Yıldız, Ayatullah Humeyni, Lenin, Che Guevera, Saddam Hüseyin gibi düşmanların resimleri vardır. Aynı resimler festivallerde ve karnavallarda pellet atan tüfekleri kullanan çocuklar için hedeftir.
Savaş ekonomisine dayanan bir ekonomi sadece silah satışıyla değil aynı zamanda savaş yaptığında da büyük kar sağlar. Savaş şarttır. Tek zararlı çıkan tüketiciler, işçiler, kısaca halklardır. Fırsattan faydalanan sermaye cebini doldurur. İkinci dünya savaşında 1945'e ulaşıldığında, fiyatlar % 45 ve kar ise % 250 fırladı. Peki ücretlere ve maaşlara ne oldu? İşçilerin ücretleri 1941 seviyesinde donduruldu. Halk temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz oldu. Bu soygunun yöneticilerinden Başkan Wilson Ekim 10, 1945'de Amerika'daki problemler için iki ana neden gösterdi: "Amerika'daki problemler iki kelimeyle özetlenebilir: Dışarda Rusya ve içerde işçiler." Bunu söylerken gerçekte Wilson kapitalist sınıfın ve milletlerarası sermayenin problemini özetliyordu: Dünyada artan bağımsızlık mücadeleleri ve Amerika'da artan işçi talepleri. Soğuk savaş da sermaye için epey karlı iş oldu yıllar boyu. Daha soğuk savaşın başında 1947-1953 arasında firmalara soğuk savaş propagandası için 300 milyar dolar verilmişti. Bu propaganda kime yapılacaktı? Tabi ki Amerikan halkına.
Sermaye vurgununu yaparken ikinci dünya savaşı sırasında 100 milyonun üzerinde insan kurban oldu. Sermaye savaş sırasında her yıl ortalama 22 milyar dolar kar yaptı. Amerikan endüstrisinin tarihinde bu kadar yüksek bir kar oranı olmamıştı o zamana kadar. Savaş sonunda, General Electric, International General Electric, Krupp ve Karbology firmaları vatana ihanetten suçlu bulunup 53,000 dolar gibi bir gülünç miktarla cezalandırıldılar. Öte yandan casusluk yapıyor diye aynı suçtan insanlar kurşuna dizildi, asıldı ve elektrik sandalyesine gönderildi. Polonyalı gizli ajanlara Amerikan misil araştırma verilerini (data) satmaya çalışan kaliforniyalı bir mühendise ömür boyu ceza verirken, Hakim şöyle dedi: " Sen para ve hırs amacıyla hareket eden bir vatan hainisin." Bu mühendis satamadan yakalandı ve ömür boyu cezayı yedi. Peki Almanlara yahudileri gazlamakta kullanılan gazı "para ve hırs amacıyla" satan EXXON firması, ve toplama kamplarına ve öldürülmeye götürülen kişileri taşıyan kamyonları üreten GM bırak vatan haini olmayı, insanlığa ihanet etmiş olmuyor mu? Olmuyor, ticaret oluyor. Bu firmalar (Exxon ve GM gibi) Amerikayı Almanyadaki yatırımlarını bombaladı diye mahkemeye verip para bile aldılar.
Amerika'da bugün mecburi askerlik yoktur. Mecburi askerlik konduğunda, Vietnam savaşında olduğu gibi, kazan kalkar. Neden? Burjuva çocukları da askere gidip öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları için. 1863'de, iç savaş sırasında, mecburi askerlik getirildiğinde zenginlerin çocukları, kazan kaldırmaya gerek görmeden daha etken bir yol buldular: P. Morgan, Mellon'un oğlu, Andrew Carnegie, Jay Gould, Jim Fisk, John D. Rockefeller gibi zenginler 300 dolara genç adam satın aldılar ve bu gençler zenginler için 300 dolara savaşa ölmeye gittiler. Vatan için fukaralar zenginin savaşını yaparak ve zengini daha da zenginleştirerek ölürler.
Amerikan köylüleri ve işçilerinin durumu her savaştan sonra kötüye gitti. Bu insanlar burjuva WASP imperyalist çıkarlar için bütün dünyada savaştılar. Kore'de, Vietnam'da, Kamboçya'da, Greneda'da, Nikaragua'da, El Salvador'da insanları öldürdüler ve öldürüldüler, insanların öldürülmelerine yardımcı oldular. Bugün okyanuslarda ve dünyanın hemen her ülkesindeki üslerde ölmeye ve öldürmeye hazır görev görmekteler. İmperyalizmin demokrasi, vatan, millet, özgürlük, hürriyet, insan hakları sahte-diliyle biçimlendirilmiş ve "iyi bir işleri olduğu" için memnun kitleler potansiyel kurban ve katil olarak gerektiği yerde kullanılmak için beslenirler.
Militaristin ve ölüm tüccarlarının dili Kızılderelilerin deyimi gibi çatal dildir, yalanın, üçkağıtçılığın, hipokrasinin dilidir. Bu dille tahrip aletleri en kötü şekliyle akrep olarak sunulur. Akrep öldürücüdür, fakat öldürücülüğü saldırı için değil kendini savunması içindir. Hatta kendini savunmak için çıkmaza düşerse kendini bile sokup öldürür. Bu kandırma oyununda insanları öldüren ve mülkiyete zarar veren bomba "kötü bomba" ve mülkiyete zarar vermeyen, örneğin evleri yıkmadan insanları öldüren bomba "temiz vyea iyi bomba" olarak sunulur. Mx misilleri "barışın sağlayıcısı" olarak adlandırılır. Düşmanla aramızda "misil dengesizliği" var denir, misiller üretilir. "Antibalistik füze farkı var" denir, bu füzeler üretilir. "Nükleer füzelerimiz yeterli değil denir, nükleer füzeler üretilir. Bunun imperyalizmle falan hiçbir ilişkisi yoktur. Imperyalizm de ne demek? Barış ve özgürlük için elimizden gelen herşeyi yaparız biz: Hiroşima'ya atom bombasını bırakıp barışı nasıl getirdik değil mi! Şimdi çok geliştik, örneğin MX'lerimiz var. Barış ve özgürlük için, hiç gözünüzün yaşına bakmaz, MX'leriz, valla!. MX'ledikten sonra da "BİZ BÖYLE MX'LERİZ" yazan T-shirt'ler satarız. Gençlerimiz gururla giyerler. Sivil ekonomi de bu sayede para yapar.
Silah üreten firmalar bazı yerlerdeki fabrikalarını kapatmaya karar verdiklerinde kıyamet kopar. Olmaz! Kapatamazsın! Bir sürü insan işsiz kalacak. Nükleer reaktörler için de aynı şey söylenir. Çünkü bu yerler iş verir, iş alanıdır. O zaman, DDT gibi öldürücü kimyasal maddeleri üreten fabrikaları niye kapatalım ki? İş alanı. Bir sürü insan ekmek parası kazanıyor. Neden kazanıyor? Başka insanların DDT'yi kullanıp normal yaşam sürelerinden çok önce cennete gitmelerini sağlamaktan. Eroin, kokain, crack, marihuana, pezevenklik ve orospuluk, pornografi, sahtekarlıklarıyla milletin beynini bulandıran reklamcılık da bir sürü insana gelir sağlamıyor mu?