AMAÇSIZ İLETİŞİM

irfan erdogan

İletişimde amaç istemle ilgilidir. Amaçsız iletişim bir istemin\kastın olmadığı iletişimdir. Kasıtsız veya amaçsız (kastın veya amacın olmadığı) iletişim olur mu? İletişimi bir tarafın diğerine bir amaç için, bir etki için mesaj göndermesi (veya mesaj araması) olarak ele alırsak, amaçsız iletişim olmaz.

Peki insan amaçlamadan bir iletişimin parçası olamaz mı? İnsan istemeden mesaj göndermez mi? İstemeden mesaj almaz mı? Kısaca, amaçlamadan, kendi istemi olmadan bir ilişkiye girmez mi? El cevap: Girer. İstemsiz iletişim istemeden, arzu etmeden, amaçlamadan, bir iletişime araç, gönderen veya alıcı olarak sokulmaktır.

Amaçsız iletişim, en iyi ve geçerli şeklîyle, kazayla, rastlantıyla, umulmadıkla, beklenmedikle olan bir iletişim durumunu anlatır. Amaç belirlenmeden ya amaçlı bir iletişimle karşılaşırız, ya da amaçlı bir iletimizde amacımız dışında, amacımıza uygun veya amacımızı karşıt, iletiler göndeririz. Bir adam evinin eşiğinden adımını dışa atarken sağ ayağıyla başlamaya önem vermesi ve dikkat etmesi belli nedenlerle güdümlenmiş iletişimi anlatır. Bir diğer insanın hangi ayağını attığını düşünmemesi, önem vermemesi, bu çıkış iletişimine sağ veya solu katmaması, amaçsızlığı anlatmaz. Belki de bu kişi öyle bir ihtiyacı duymuyordur, aklından bile geçmiyordur, veya gülünç ve anlamsız buluyordur. Dolayısıyla, amaç bu anlamsız bulmayla anlam kazanır.

Amaçlı iletiyle rastlantı veya kaza olur olmaz amaçlı iletişim de başlar. Kazadan kaçma davranışı, rastlantıda hoşuna gitmeyen birini görmemezlikten gelme, hoşuna giden biriyle konuşmaya gitme davranışı, amaçsızlığı amaca döndürür.

Bu nedenle, amaçsız iletişim olmaz veya iletişimde aynı zamanda amaçsız iletişim de vardır, diye bir değerlendirme veya tanımlama yaptığımızda, bunun anlamını açıkça nitelememiz gerekir.

Kendiliğinden olma, normallik görünümü

Bazı iletişim ilişkisi, amaçsız, istemsiz, daha doğrusu kendiliğinden oluyor görünür: Birlikte yaşayan insanlar, sokakta yürüyen insanlar, çalışan, kahvede tavla atan, evde televizyon seyreden insanlar isteseler de istemeseler de "kendiliğinden, normal" sürekli iletişim içindedirler. Yolda yürümeyi ele alalım. İnsanlar neden kalabalıkta birbirine çarpmadan yürürler? Neden bazen birbirine çarparlar ve bu çarpma kazadır? Yolda yürüme iletişimi insanın zaman ve yeri (mesafeyi) kendi dışındaki bir nesneye veya insana göre, o nesnenin veya insanın hareketiyle kendi fiziksel hareketi arasındaki zaman ve mesafeyi dengeleyerek, kullanarak yolda yürüme, oturma, yan yana yürüme, geçme ve çarpışmama iletişimini sağlarlar. Bu iletişim sözsüz olarak duyular ve öğrenilmiş kültürel pratiklerle yürütülür: Ben araba sürdüğümde öndeki arabayla hızıma göre öndekinin birden bir durması durumunda ona çarpmamak için yeterli mesafe bırakırım. Bu Amerikan kültüründe araba sürmede öğretilen dışla iletişim biçimidir. Türkiye'de 100 km hızla gidiyorsun, arkadan aynı hızla giden bir araba, dikiz aynasından bakıyorsun, sürücünün yakasındaki kiri görüyorsun; o kadar yakın. Benim ödüm kopuyor. Fakat aslan Türk insanı egemen bir araba sürme iletişim tarzının günlük pratiğini yapıyor. Bu pratik de, akılcı felsefe ve insanın rasyonelliğini ileri süren bilimsel kuramla alay ediyor. Bu pratik elbette sayısız iletişim kırılmaları ve hayata mal olmaktadır. İletişimin kırılması durumlarında (örneğin bir kaza olması veya bilinç altında otomatik olarak yürütülen karar vermede kararsızlıkta) öndeki arabaya çarparsın. Veya yolda yürüyorsun; karşından gelen biri sola gider sen de sola gidersin, çarpışmamak için ikiniz de durursunuz. Sonra sen sağa gidersin, o da sağa. Sonra sola, sonra sağa derken, sokağın ortasında tanımadığın biriyle tangoya başlarsın. Normal insanlar bu iletişim kırılmasını gülümseyerek, özür dileyerek geçiştirirler. İki insanın arzu etmedikleri, planlamadıkları, amaçlamadıkları anlık bir dans ilişkisi böylece sonuçlandırılır.

Normalleştirilmiş zorunluluk

Eğer insanlık tarihine bakarsak, günümüz dahil, insanların çoğunluğunun normalleştirilmiş zorunluluğu yaşadıklarını görürüz. Bu istemsiz iletişim egemenlik ilişkilerinde insanların zorunlu olarak belli ilişkilere sokulmasını anlatır. Bu ilişkiler ekmek parası adına arzu etmediği bir işi yapmaktan, devlet terörünün kullandığı işkence iletişimine konu olmaya kadar sayısız çeşitlilikler gösterir. Sokakta geçen bin kişiye "eğer elinde olsaydı, şimdiki çalıştığın işte çalışır mıydın yoksa başka bir şey mi yapardın?" diye sorsak, tahminime göre, büyük çoğunluk başka bir şey yapardım diye cevaplandırırdı. Ücretli\maaşlı kölelik ilişkilerinin egemen olduğu bir ortamda, insanların çoğunluğu yaşam boyu istemsiz bir iletişim ağı içine sokulurlar. İnsanlar istemeden veya gerçek istemlerinin dışında, emek sömürüsüyle kar sağlama amacına araç olurlar.

Amaçta kasıt vardır, bu kasıt açıktır veya gizlidir. Kasıt kişinin hatta bilinçli olarak yaptığı bir şey olmayabilir. Bir iş adamının amacı kar yapmaktır ve bu amaca uygun olarak yaptıklarından biri de ücret politikasını saptamaktır. Bu politikayı saptamada, bu iş adamının amacı yanında çalıştırdığı amcasının oğlunu aç bırakmak değildi (olabilir de). Tam aksine iş verdiği için her iki taraf da memnundur. Bu iş adamının uyguladığı ücret politikasının amacı karını artırmaktır. Diğerlerine zarar verme amacı, kastı "normal" olarak yoktur. "Aç ve yoksun bırakayım da görsün" diye yola çıkmaz. Kapitalist üretim biçiminde amaç, soygun ve sömürü ve talan kasıtı etrafında BİÇİMLENDİRİLMEMİŞTİR, kar azamileştirilmesi ve birikim etrafında toplanmıştır. Yoksun bırakma, talan ve zarar, bu amaçların gerçekleştirilmesi faaliyetleri sırasında ortaya çıkar. Yani kapitalizmde kasıt, kar ve birikim amacıyla birlikte gelen, sistemin kaçınılmaz yapısal karakteridir. Kapitalizm yarattığı yoksunluk ve yoksulluğa çözüm bulmak için her yıl milyarlarca dolar para harcar, araştırmalar yapar ve politikalar uygular. Yardımlar, bağışlar ve hediyelerin ardı arkası kesilmez. Fakat yoksunluk ve yoksulluk devam eder. Yoksulluğun nedeni insan niyetiyle ilgili değildir, kapitalist sistemin örgütlenmesi ve iş görme biçimiyle ilgilidir. Kapitalizm bir yandan yoksulluk yaratırken, aynı zamanda yoksulluğu ortadan kaldırma olanağı vermez. Buna ilerde yeniden döneceğiz.

Normalleştirilmiş zorunluluk iletişimin yapısını, iletişimdeki kastı, amacı ve sonuçları meşrulaştırır, normalleştirir, evrensel kaçınılmaz gerçekler olarak sunar.

İstemeden gönderilen iletiler

"İstemeden mesaj gönderme ve değerlendirilme," gönderenin farkında olmadığı veya iletişime sokmayı istemediği, veya saklamaya çalıştığı, amacı olmadığı halde karşıdaki tarafından iletişime sokulan verilerdir. İstemeden mesaj göndermede, mesajın kaynağı arzusunun dışında iletişime sokulur. Bu iletişimden haberi bile olmaz veya bu iletişimin sonunda kafasına kurşun sıkılıp öldürülmeye kadar giden sonuçlarla karşılaşabilir. Ya da, yaptığı yolsuzlukların açığa çıkarılmasına rağmen, toplumda tuttuğu yer sarsılmadan yaşamına devam eder.

İnsanın duruşu, giyinişi, yürüyüşü, fiziksel yapısı, kravatının rengi, giydiği ayakkabının markası, saçının ve gözünün rengi, arabası, yaşadığı yer ve yaptığı iş vb., o kişiyle ilgili iletişimde bulunanlar, düşünenler değerlendirme yapanlar için veriler olarak kullanılır. Böylece, kişi istemeden, farkında olmadan, kazayla ve ya kendi gerçeği ve yaşam tarzıyla, giyinişiyle, konuşuşuyla, yiyişi ve içişiyle, oturup kalkışıyla, ne iş yaptığıyla, neyi nasıl söylediğiyle değerlendirilir.

Bir veriyi (konuyu, olayı, özelliği, değeri) iletişime sokmayı istemek veya istememek iletişimde kontrolün kimin elinde, nasıl olduğu ve yoğunluğuyla anlam kazanır. Belediyenin "çevremizde çöplük istemiyoruz" diye direnenlere karşı "vurucu veya özel A-Timi"ni kullanması veya kullanmaması direnenlerin elinde değildir. Boynuzlu kralın boynuzu olduğunu göre göre, bunu söylemekten kaçmak da öyle.

İnsan iletişime sokmak istemediğinin, genellikle farkındadır, bilincindedir. Milyarlarca lirayı zimmetine geçiren veya rüşvet alan, bunu saklama veya açığa çıktığında hiçbir zarar görmeme durumu güç ilişki yapısının özelliğine bağlıdır: Eğer bu yapı egemen grupların hırsızlığını ve rüşvetini pratikte meşrulaştırmışsa, herkes bu yolla köşeyi dönme yarışına girer. İletişime sokulmak istenmeyenin, fakat istemeyerek sokulanın etkisi böylece anlam ve sonuç değişikliğine uğrar.

Toplumdaki birimler içinde ve arasındaki güç kompozisyonu ve anlayışı " istenmeyeni" aynı biçimde anlamlandırmayabilir: Kulağına küpe takan genç oğlan bunu Maradona veya sevdiği bir yıldız yaptığı için kendine değer katmak (veya baskıya karşı direnme ifadesi olarak) takabilir. Annesi için güzel görünebilir. Babası için "erkeğin kadınlaşması" olarak nitelenebilir. Kuyumcular için, satış ve kar demektir. Bizim mahalleden bu genç geçseydi, kulağını kopararak kulağından alırlar küpeyi ve dayakla "karı mısın lan sen" diye analara hakaret etme iletişimine girerlerdi. (Analarını beş paralık olarak gören bir kültürün egemenliği bu tür iletişimlerle yaşatılır. Eğer "saçı uzun, aklı kısa" bizi doğurduysa, o zaman, bizim aklımız, nasıl uzun oluyor? Erkek olduğumuz için mi?!).

Planlanmış rastlantı: İşgal ve tecavüz iletişimi

Planlanmış rastlantıyla amaçlanan bir kişi veya grup (bir hedef) planlayanın arzu ettiği, umduğu bir iletişime sokulur. "İstemeden mesaj alma ve değerlendirilme" kaza olmayan amaçlı iletişimin bir parçasıdır. Reklamlar, düşmana veya birine saldırmak için pusu kurma, biriyle karşılaşmayı tek taraflı olarak planlayıp uygulama bu tür iletişime birkaç örnek olarak verilebilir.

Eğer iletişime yaşanan bir gerçekteki anlamlandırmalar ve faaliyetler ağı olarak bakarsak, amaçsız iletişim olgusu anlamını yitirir veya iletişimde amaçsızlık yerine amaçlı iletişimde önemli bir parça olarak ele alınır ve anlamlandırılır.

Amaçlı iletişimin yüz yüzelik dışındaki olanlarının çoğunda, gönderen bellidir. Sevdiğine yazılan mektupta, sevgini veya öfkeni, ne arzu ediyorsan onu iletirsin. Ama mektubu, broşürü, televizyonu, radyoyu, sokaktaki afişi amaçlı bir (ekonomik, siyasal veya seksüel) iletişimi yapmak için kullanıyorsan ve alıcıyı genel karakterleri ötesinde tanımıyorsan, alıcı durumundaki insanlar senin bu mesajını gördüğü, duyduğu veya rastladığı zaman, çoğu kez senin mesajını arayış içinde değildirler. Kesinlikle arayış içinde olmadığı gibi, istemediği, sevmediği, duymak veya görmek veya rastlamak istemediği bir iletişim olabilir. Komşunun çocuğunun bilmem ne rock denen ve mutfağındaki bardakları bile hoplatmaya başlayan müzik-dangırtısını sen herhalde istemedin. Ama zorunlu olarak bu iletiyi alma ve sinirlenme durumuna düştün. Apartman yaşamı istenmeden alınan iletişim ve bu iletişimin devamı olarak kavgalar ve küskünlükler örnekleriyle doludur. Müzik-dangırtı iletişiminde, ileten kişinin seni rahatsız etme kasıtı var mı? Bırak bu tür kasıtı, iletenin senin ne isteyip istemediğin, varlığın veya yokluğun umurunda bile olmayabilir. Veya psikolojik olarak " kendi zevk alışını" dışa ileterek zevk alma iletişimiyle dört köşedir belki de (varlığını, "ben buradayım, ben de varım" demeyi, tanınmayı arayış biçimi.)

İstemeyerek girişilen ve kentsel yaşamın her anını ve yerini işgal eden, kırsal alana kadar gittikçe hızla yayılan bir "işgal iletişimi" de, özellikle uluslararası şirketlerin, onların ortakları firmaların ve özel teşebbüsün reklamlarıdır. Bu reklamlar doğal çevrenin değiştirilmesi ve ticari amaçla kullanılması ve kirletilmesine ve peyzajın ticari amaçlı yer biçimine dönüştürülmesini ortaya çıkarırlar. Kentlerde kafanı her döndüğün yerde üst üste, yan yana, alt alta yerleştirilmiş mesajlar ordusunun saldırısıyla yaşarsın. Bu saldırı egemenliğe boyun sunma yaratarak, günlük yaşamın çirkin bir parçası olur. Çoğu kez insanlar bu çirkinliği yaşar ve görmezler veya görmemezlikten gelerek kaçış ararlar. Kafanı her döndürdüğün yerde Marlboro, Coca Cola, Pepsi, araba, ve tüketici eşya reklamlarıyla gözgöze gelirsin. Çevremizin ve iletişim alanımızın bu istilası toplumu ve toplum yaşayışını biçimlendirmede kimin söz sahibi olduğunu ve kimin çıkarlarının yaşamı ve çevreyi düzenlediğini ve iletişimi örgütlediğini anlatır.

İstem ve güç ilişkileri

Hem iletenin göndermek istememesine, öyle bir amacı olmamasına rağmen arzusu dışında iletici mesajlar göndermesi hem de iletiyi alıcıların kendi arzuları dışında, istemedikleri, talep etmedikleri halde bir sürü mesajlarla bombardıman edilmesi, iletişimin sadece amaçlı olduğunu değil, aynı zamanda iletişimin güç ilişkileriyle sıkı sıkıya bağımlılığını anlatır. İletenin gücü ve güçsüzlüğü alıcının iletiyi kabul ve reddinde, arzusuna göre yorumlamasında yatar. Bu nedenle reklamlar ve siyasal propagandalar gerçekler ve yalanlarla olumlu imaj yaratma ve alıcı, taraftar toplama işine girişirler. Bir burjuva politikacısının seçim nutukları sırasında giyinişiyle, örneğin, kendini dinleyenlerden biri olarak satmaya çalışması sahtekarlığı; başını örterek kılınan abdestsiz namaz; araba satmak için arabanın yanına seksi ve çıplak kızlar yerleştirme; Coca cola ve Pepsi ile gençliği, seksi ve canlı yaşamı anlatma; sigara içme ile gene seks, eğlence, vaktini şahane güzel ve yakışıklı erkeklerle geçirme, çevresini kontrol etme hisleri verilerek yapılan hem kendine hem de iletene dönük imajlar ve değerlendirmeler...

İletenin gücü ve güçsüzlüğü aynı zamanda iletişim konumunda ve koşulunda tuttuğu yere bağlıdır: Bir işçinin giyinişiyle çalışma ortamı arasındaki uyum, o işçinin kendini ve giyimini çalıştığı ortamın koşullarına göre ayarlamasını gerektirir. Bir patron da öyle. Fakat patronun koşullara uyması ve ya uymamasının getirdiği sonuçlarla, bir işçinin koşullara aykırılığının getirdiği sonuçlar arasında epey nitelik farkı vardır. İşçi iş koşulunu değiştiremez ve uymak zorundadır. Patron işin koşullarını, işin yapısına göre belli ölçülerde değiştirme olanaklarına ve gücüne sahiptir. İşin düzenini ve bu düzen içinde kendi iletişimini kendi örgütler. Bu örgütlemede işçinin yeri ve fonksiyonu örgütlenmişe belli sınırlar içinde sağlanan özgürlük çerçevesinde uymadır.

Bir TV reklamını seyreden veya yol kenarına asılı reklamları gören veya yolda durdurulup polis tarafından aranan insan, bu iletişimi aktif olarak aramaz. Hele polis tarafından aranmayı hiç kimse amaçlamaz. Fakat planlı bir iletişime girmek zorunda bırakılır. Reklam iletişiminde amaç en ilkel biçimiyle ürünün varlığını ve marka veya ismini göz ününe sermek, bilince, bilgiye işlemektir. Polis aramasında amaç siyasal bir düzenin kendini koruması için gerekli gördüğü bir kontrol ve baskı iletişimidir ve bu iletişimin egemen siyasal otorite tarafından sunuluşu “halkın güvenliği” biçiminde olur. Yolda giderken veya evde televizyon seyrederken insanlar çok ender olarak “reklam” amaçlı iletişim ararlar. Hiç kimse üzerim aransın, polis tarafından yolda durduruluyum diye sokağa çıkmaz. Reklama veya polis aramasına rastlandığı zaman egemenlik kuran tarafın koşullarına uygun olarak amaçlı iletişim başlatılır, sürdürülür ve sonuçlandırılır. Polis araması durumunda iletişime maruz kalmak yanlış yerde yanlış zamanda bulunmak gibi bir tanımı getiren rastlantıdır. Elbette bu rastlantıda da rastlantının ötesinde yatan bazı gerçekler rol oynar: Güçlülerin yolda durdurulup aranması söz konusu olabilir mi? Rastlantı planlanmıştır. Televizyon reklamında ise, rastlantıya bırakılmayan pazar ve program yapısı ve ilişkisi vardır.

İletişimde amaç\istem (bir iletişimi istediği zaman, istediği şekilde başlatma, sürdürme ve sonuçlandırma; Bir iletişime girmeme, başlatmama, sonuçlandırmama) güç ilişkilerinden kesinlikle bağımsız değildir, aksine güç ilişkilerine bağımlı olarak biçimlenir ve yürütülür.

İstemediğine direniş ve mücadele

Gelelim modern denen çağdaş kapitalist yaşamın ücret\maaşlı kölelik durumuna düşürülmüşlerin amaçlı iletiyi almama veya iletiye girmeme seçeneğine: Şöyle söyleyim, gözümüzü kapasak, kulağımızdan; kulağımızı kapasak, ağzımızdan; ağzımızı kapasak burnumuzdan girerler. Daha da direnirsek, kaba güçle ikna başlar. Bağdat’a uzaktan yağdırılan bombaların ilettiği oldukça açıktı: Petrol çıkar düzenini ve ilişki biçimini bozanı biz böyle yaparız. Dolayısıyla, örneğin, çevremizi görüntü ve mesajlarıyla kirleten sayısız amaçlı iletişime girmeme olanağı elimizden alınmıştır, çünkü radyo dinlemek, televizyon seyretmek, sokağa çıkmak, işe gitmek, gezmek, misafirliğe gitmek, kısaca günlük faaliyetlerde bulunmak zorundayız. Bunları yaparken de ne gözümüzü kapatabiliriz, ne de kulağımızı. Dolayısıyla amaçlı iletişimin iletilerinin her an saldırısındayız. Bu iletiler basit bir reklamdan bir kenti harabeye çeviren bombalar olabilir. Reklamla yapılan saldırıların amacı anlık iletişimdir. Bu anlık iletişim göz göze gelme veya kulağını verdiğin bir amaçlı iletişimin arasına girerek kapama olanağını ve zamanı vermediği için amacına ulaşır. Amaç duyurmaktır, göstermek, kendi varlığını tekrar tekrar sana yanıtlamak ve yanıtlatmaktır.

Dolayısıyla amaçsız iletişim amaçsızlığında önemli amaçları gerçekleştirir. Amaçsızlığı rüzgarın önünde savrulan süpürge otuna benzer; Süpürge otu rüzgarın oynayışının kurbanıdır...